Ninava yolunda almış başını giderken
Şöyle bir durdu ve dedi ki ölüm:
“Hey dinleyin burayı.
İsimlerini görüyor musunuz etrafınızdaki yerlerin?
Artık hepsi benim, yerle bir ettim oraları.
Daha güneye gidin, alın cennet’i: Bugün şafak vakti
Emrettim askerlerime, yıkın her şeyi
Yıkın cennetin kapılarını duvarlarını ki
Görsün herkes ağacında sallanan o muhteşem meyveyi.
İstiyorsunuz, değil mi? Gidin alın o zaman.
Yalayın dudaklarınızı, bir daha alın.
Durmayın, Fırat’la Dicle’yi de alın, ki bir zamanlar
Çocukluğun renklerine boyalıydı geçtikleri yerler
Ama öyle değil artık: türlü çeşit cesetle doldurdum her yeri.
Babil’i alın, barış zamanlarında imparatorluklara
Baygın bir rayiha vermiş çiçeklerle dolu o sarayı, alın.
Başka bir yolunu buldum havayı kokutmanın:
Çaresizliktir bir adı da bu kokunun.
Şimdi Bağdat’tan; minare alemlerinden
Mermer saray ve salonlardan, serap veren sıcaktan
Yükselen kokunun
Bu beldeler, bu kadim varlıklar var ya, tanıdığınız;
Tanıyamayacaksınız, az kaldı. İş üzerindeyim."
Çeviri: Tülay Evler - Şerif Erol